31 Mayıs 2010 Pazartesi

isimsiz.



bu ağlayarak yazdığım 2. yazım. gözlerimden yaş akmıyor olabilir. ama ağlıyorum. kendi halime mi, hayatıma mı bende bilmiyorum. içten içe gözyaşları döküyorum. kocaman bir deniz var içimde. ne zaman hayattan sıkılsam kenarına gidip günümün batışını seyrediyorum...
bu günlerde geçmişi çok anar oldum.genelde pek takılmam geçmişe. ama şu sıralar ne zaman durup düşünsem; a bu böyle yapmıştı, buna böyle oldu, bunu böyle yaptım, neden yaptım, keşke yapmasaydım... diyorum. korkuyorum. çünkü gün geçtikçe artıyor keşkelerim. yapmak zorunda hissettiğim şeylerin gün geçince aslında hata olduğunu anlamak kırıyor beni. belkide bu yüzden bir değişiğim bu günlerde... bilemiyorum.
hiç bir şeyden emin olamıyorum. attığım her adım, yaptığım herşey hata gibi. sabrımı ve gücümü kaybettim sanki. korkuyorum. ya peter pan'ım ölürse.? ben ben olmam ki o zaman. yaşamın bir anlamı kalmaz. gülmeden, eğlenmeden...

korkumun sebebi zaten elimde kalmış olan bikaç şeyi yitirmek. kıyıda köşede kalmış olan birkaç kırıntıyla yaşamaya çalışıyorum, kendi çapımda değer verdiğim duyguları. insanları kırmamak için çabaladıkça, elimdekileride kaybediyorum sanki. geçmişi anmamın sebebide bu sanırım. bazı şeyleri özlüyorum. eskiden insanların değer verdiği, şimdi ezip geçtiği, hatta dönüp arkalarına 'naptım ben' demedikleri şeyleri.

herkesin kendine göre nedenleri var. kimseyi suçlamıyorum bunun için. herkesten farklı olmaya çalışarak hatalı olan benim aslında. eskiden asla yapmam dediğim şeyleri yapar oldum bu sıralar. daha sessiz ve daha sakin. geçmiş geçmişte kaldı diyemiyorum mesela. keşke diyorum. dememem gereken yerde ve dememem gereken zamanda.

bu akşam yine sakin gökyüzüm. birçok yıldız kaydı. birçok imkansız dilek tuttum. denizim dalgalı, dalga sesleri sakin her zamanki gibi. su soğuk. insanlar geçiyor yanımdan ve geçmişi anıyorum onlarla. selam veriyorlar tek tek. nerdesiniz diyemiyorum. nedenini bilmiyorum. ufak bir gülümsemeyle cevap veriyorum. su soğuk. ufak bir titremeyle kendime geliyorum....

günaydın gün ışığı....

28 Mayıs 2010 Cuma

zaman


zamanla anlaşamıyorum. birbirine zıt 2 insan gibiyiz. benimle alıp veremediği birşeyler var. problemi çözemiyoruz. benden üstün değil kabul edemiyor. yada o benden üstün ama ben burnumun dikine gidiyorum. ama bi gün orta yolu bulup halledicez. inanıyorum. hiç olmazsa ümit ediyorum...

ben bekle dedikce sabırsız biri gibi itekleyip duruyor beni. ne acelen var diyorum, yetişmen gereken biryer mi var? cevap vermiyor. hızlıca geçiyor sadece. tutamıyorum akıp gidiyor ellerimin arasından.

hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan, sanki sonsuz bir hayattalarmış gibi davranan insanlara özeniyorum. o kadar rahatlar ki. birşeyleri yetiştirmeye, zamanın ardında koşmaya ve anlamsız sorular sorup kendilerini yormaya gerek bile duymuyorlar. anlamıyorum benim derdim ne. kendimle bi zorum mu var...

23 Mayıs 2010 Pazar

pozitif


küçücüktüm büyüdüm. içimde, hayata dair ne varsa, onlarda büyüdü benimle. düşlerim, hayallerim, sevgilerim... küçücük umutlarım vardı, kocaman şimdi herbiri... yapmak istediğim çok şey, ama çok az zamanım var... ulaşabildiğim kadar hayallerim. görebildiğim kadar uzağa gidiyorum ve gittiğim yerden daha ilerisini görebiliyorum... sevebildiğim kadar yüreğim. ben sevdikçe oda büyüyor. o büyüdükçe bende büyüyorum. insanlar tanıyorum, çeşit çeşit, kimisi mutlu, kimisi mutsuz. tanıdıkça büyüyor fikirlerim. insanlar tanıyorum, kimisi hatam, kimisi hayatın gerçeği, kimisi hayatın ta kendisi...

tanıdıkça biliyorum iyiyi kötüyü, bildikçe yaşıyorum ben, yaşıyorum sevdikçe ve sevildikçe..

insanlar, geldiler ve geçtiler hayatımdan. kimisi sonsuza dek benimle, kimisi belkide çoktan unuttu beni. bazıları var ki, sanki görünüp kayboluyorlar. bilmiyorlar ki unutmadım hiç birini. sevdiklerim, sevmediklerim, öylece bakıp geçtiğim herkes. onlar yaşamımın bir parçası. ben onlarla varım.
yalanlarım ve gerçeklerim, doğrularım ve yanlışlarım, kızıp bağırdığım, hatta yıllarca küs kaldığım herkes... düşlerim ve hayallerim onlar, onlarla büyüyorum. yarını olmayan dünyamda, bilmeselerde, herşeye rağmen dünü onlarla bırakmak büyük bir mutluluk benim için. acısı ve tatlısıyla. dünya... dünya dönüyor durmadan. zamanı tutamazsın. her saniye bir anı, yeni bir parça hayata dair.

küçücüktüm, büyüdüm... şimdi yeni bir hayatım var, belki geride bıraktığımdan çok farklı... ama, büyüdüm ben... acısı ve tatlısıyla, iyisi ve kötüsüyle, burdayım. herşeye ve herkese rağmen, yaşamak güzel....

22 Mayıs 2010 Cumartesi

kıyametim


son derece sesiz ve sakin günler geçiriyorum. her zamanki gibi. monoton. şikayetci değilim. sadeliği ve sıradanlığı severim. ama abartısıda böyle canını sıkıyormuş insanın. sanki geçmiyor zaman ve günler bitmek bilmiyor. kıyametim yaklaşıyor galiba. kendi içimde büyük bir fırtınayla getirmeyi düşünüyorum sonumu. nasıl olur acaba.? iç dünyamın yaratıcısı ben, kendi sonumu kendim yazıyorum... kim istemez ki...
hayal gücümün ve duygularımın sonunun geldiği yerde, işte orda başlıycak. sonra içten içe, simsiyah gelicek kıyametim. yavaş yavaş. ve ben orda biticem. orda duygusuz, sefil bir insan olucam. insan kendi sonunu kendi yazarmış ya. benimkilere başkaları neden oluyor... ona bile söz sahibi olamıycak kadar sessizim... ben buyum...
evet ben iç dünyamın yaratıcısıyım. herşeyi ben yapıyorum. gördüğüm, yaptığım, yaşadığım herşey benim seçimim ve hepsini ben yönetiyorum. aslında herkeste Tanrı'dan bir parça var. herkes kendi iç dünyasının yaratıcısı. bense sonumu biraz erken getiriyorum. tek farkım bu.
sorular, sorular, sorular... cevaplayamadıkça sona bir adım daha yaklaşıyorum ben. yanıtlar basit. ama o kadar çoklar ki. birini yanıtlayamadan bir diğeri geliyor. zaman yok, karamsarlığa mahal yok, herşey güzel olacak, her son bir başlangıçtır, pozitif düşün... pozitif.....
çok karamsarım. bu böyle olmaz. çizgilere can veren ben, daha iç dünyamı ayakta tutamıyorum. sorunum budur belkide... bilemiyorum. hala eksiğim, hala bişiyler kayıp, hala yanıtı bulamadım.
ama pozitif düşün.. pozitif....

lanet


ne diyeceğimi yada ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. hala aynı şekildeyim. lanetlenmiş düşlerim var gibi. ne zaman bişey düşlesem yada hayal etsem tersi oluyor. arkamı döndüğüm an, sanki bana karşı birileri herşeyi altüst ediyor ve kayboluyor. bana yine bıraktığı karmaşayı çözmek kalıyor. artık hiç bi şeyi takmamaya, daha doğrusu takmıyormuş gibi yapmaya başladım. ne olucaksa olsun. ben zaten alıştım dağınık bi hayatı toplamaya. geride kalanlar düşünsün. bana dokunmayan yılan bin yaşasın hesabı.

20 Mayıs 2010 Perşembe

eksiklik...

bilemiyorum. bu sıralar ne düşündüğümü veya hissettiğimi. sanki öylece yaşıyor gibiyim. sadece nefes alıp veriyorum. havadaki oksijeni tüketmekten başka bi işe yaramıyormuşum gibi. yanlış hissediyor olabilirim belki. o zamanda bana böyle hissettiren nedeni aramak zorunda kalıyorum. nereye dönsem bi soru. artık çok sıkıldım.
öyle laf olsun, insanlar, '' aa ne kadar cool bi kız'' desin diye hayatın anlamını arayan biri değilim. aksine, kendime sorduğum sorular o kadar kolay ve basit ki, cevaplayamadığım için kendime şaşıyorum. abartmıyorum, bu güne kadar çoğu insanın amaann salla dediği olayları inat ederek aşmış ve sindirmiş biriyim. bazen kendime acıyorum bunun için. mutlu olmasına mutluyum ama cevaplayamıyorum, bi yanıt bulamıyorum ya, işte bu beni deli ediyor.
hayatıma anlam katan ve değer verdiğim herkes, herşey yanımda şükürler olsun ki. ama hala eksik birşeyler var sanki. tamamlayamıyorum. ne olduğunuda bilmiyorum. sanki yarım biri gibiyim. bütün alamıyorum. çoğu insandan şanslıyım. ailem, arkadaşlarım. ama ne bu eksiklik. neden eksik bilmiyorum.

18 Mayıs 2010 Salı

takıntı

anlamayan yada anlamazdan gelen bakışlar altında yaşamak. tüm sorun bu işte. upuzun cümleler kurarsın. sorular sorarsın. karşılığında aldığın o anlamsız bakış sinirlerini altüst eder. işte böyle bi zamanda yaşadığın sinir patlaması, kırıldım sana, ne dedim ki ben şimdi, vb. bi cümleye karşılık gelir. sorun bu ya, birşey demediğin için oldu. saçma sapanda olsa bana bi cevap ver. açıklama yapayım. ama saçma sapan bi bakışla cevap verme, özenle kurduğum o uzuun cümleme.
neden yazdım bilmiyorum. ama ciddi bir şekilde, insanların beni '' anlamamazlıktan gelme '' gibi bi takıntıları var şu sıralar. üstesinden gelemiyorum. çünkü çoğu insan gibi sabırsızım. böyle değildim eskiden. zaman geçti, hayallerim ve yapmak istediklerim arttıkca, zamanım daraldı. şu an yapılması gereken bişey varsa şu an yapılmalı artık. bilmem anlatabildim mi?

17 Mayıs 2010 Pazartesi

ön yargılar

yalnızlığı umursamıyorum. belki sevdiğimden, belkide alışık olduğumdan. garipsiyorlar. neden? bir insan yalnız kalamaz mı? illaki sevdiğim biri olmak zorunda mı, yada beni seven birisi? hayır...

hem yalnızda sayılmam. dostlarım var, arkadaşlarım var... kendimi kandırıyor olabilirim de. ama bazı şeylere karşı inancını yitirmiş biri olarak gayette mutluyum. başkalarının mutluluklarıyla gülümseyebiliyorum hiç olmazsa... belki bir gün diyorum... ama bağırarak değil. sessizce, içimden...

hatam başından sonunu düşünmek belkide. her olaya, nasıl olsa sonunda bu olacak, diyerek yaklaşıyorum. hatta bazen yaklaşmıyorum bile...

herkes sözler verir sona dair. ama tutabilen çok azdır. hatta benim açımdan bakarsak, hiç yoktur.. insanların ön yargılarını kıramadığım için, dışarıdan bakan herkes, nasıl olsa kırılmaz, diyor. ama kırılabiliyorum bende herkes gibi. sonunda hep kendime dönüyorum. ve her kırgınlığımdan sonra peter panım geliyor yanıma. gülüyorum, güldürüyorum... garipsiyorlar diye üzülemiyorum bile artık. oysa, bende ağlayablirim. bende hüzünlenebilirim bir şarkıda. kıramıyorum ön yargıları. yalnız değilim ben. sadece ön yargılarım var, o kadar.

şimdi yine, peter panın penceremdeki görüntüsünü bekliyorum. dışarı çıksın ve beni güldürsün diye. bu sefer geç kaldı... sanırım o da verdiği sözü unuttu....

16 Mayıs 2010 Pazar

Peter Pan

hiç bir zaman o kadarda büyük tepkiler vermedim yaşadıklarıma. belkide en büyük hatam buydu. biraz tepki verseydim, yada birşey söyleseydim, onlar giderken dur deseydim, böyle olmazdı. bide zamanı tutamadım ben. herşeye ilaç diyorlar ya hani, akreple yelkovanın kovalamacası arasında geçen bu ömürde, hiç bi acımı dindirmedi nedense... bekle biraz dedi hep içimdeki çocuk. hep onun dinledim, ben bu yüzden hiç büyüyemedim. arkadaşlarım olgun ol Su, olgun ol Su diyorlar hep. olamıyordum. sesiz bir çocuktum hep. sakin sessiz. onca olaya, kargaşaya susup kalırdım hep. biraz sesim çıksa hemen değiştin sen derlerdi. değişmedim. buyum ben. kabul etmeselerde büyüyorum evet. her geçen gün biraz daha büyüyorum. biraz daha yükseliyor sesim. ben büyüsemde içimdeki çocuğu öldürmüyorum. farkım budur belkide, garip gelen budur insanlara. içimde bir peter pan var benim. bir çatlak bulsa hemen fırlar benliğimden. neşe saçar etrafına. değiştin sen derler insanlar. değişmedim. ben öldürmedim peter panımı. hala orda o, işte fark bu..

yalan

bir değişik bu insanlar. anlayamıyorum. nedensiz yere gidip, dönmeyenler oluyor. birde nedensiz yere gidip, sonra hiç birşey olmamış gibi devam etmek üzere gelenler. kimisini kabul ederler, kimisi kabul edemez. edemeyenlerden bazıları dökemez gözyaşlarını. acısını başka şekilde ifade eder. birşeyler eksiltir, birşeyler değiştirir, oyun oynar kendisiyle. ben değilim bu demez sonunda. diyemez. söylenecek her şey bitmiştir onun gidişiyle. son değil bu başlangıçtır onun için. her giden birşey götürmez aslında, birşey katar. bazen yarıda kalır, ama birşey kalır elbet. gidenin ardından bakakalırsın, öylece... gitmek istersin onun gittiği yoldan, geri geri götürür seni ayakların. çünkü bu sefer acının kokusunu alırsın. değişirsin, değiştirirsin... ardından bir açıklama beklersin... beklersin, beklersin... sonra devam edersin... değişirsin, değiştirirsin, oyun oynarsın... oyun bozanlık yapamazsın çünkü ta kendisisindir bu oyunun. bir süre sonra sıkılır o bu oyunu oynamaktan. bu yüzden gider ya... başka bi oyun arar kendine, başka bir oyuncak. anlamaz, o gidince başka biri olacak. her giden ardında birşeyler bırakacak. yalan, birşey götürmez gidenler, hep birşey katar.