28 Şubat 2011 Pazartesi

Serzenis

Çok çok uzun zaman oldu sevgili okurlar, ben bir şey yazmayalı. Hayatımda bir değişiklik yok, kısa bir aksiyondan sonra tekrar eski Su olarak geri döndüm aranıza. Ama anladım ki birini beklemeye karar vermek zormuş, uzakta birini beklemeye karar varmek. Gözden ırak gönülden ırak derler ya, yanlış. Malesef acı, mesafe tanımıyor. Aksine, daha fazla huzursuzluk, daha fazla merak ve en sonunda pişman olmalar başlıyor.. Günler geçmiyor, önce saatler gün, günler hafta, haftalar yıl ve yıllar asırlar oluyor. En zoru da hayallerinle o kişi arasında kalmak. Ya ben gerçekleştirir hayallerimi de gidersem buradan diyorsun. Sonra O ne olacak... Ne olacağı belli işte, daha ne çabalıyorsun ki. Hem hayallerinin seni terk etme, aldatma, üzme gibi bir durumu yok ki. Onlar seni seviyorlar ve sen onları sevdikçe katlanıyor bu sevgileri. Mantıklı düşününce belirli bir sonuca varıyor insan. Kendi kendine gelin güvey olmak böyle bir durum olsa gerek, en ufak şeyi büyütüp, o kocaman içi boş umuttan kendine pay çıkartmak... Sonra, ''Evet öyle demişti, ama ya şunu demek istediyse? Yok canım ne dediği belli, hem zaten beni sevdiğinide söylemişti....'' Yok öyle bir şey.
O daha doğru düzgün tanımadığın, yalnızca birilerine bağlanma ihtiyacı duyduğun sıralarda karşına çıkmış olan ve düşünceleriyle günden güne seni etkilemeye başlamış biriyse, bunu sadece arkadaşlık olarak söylese bile ister istemez senin duyguların başka yere kayabiliyor. Önemli olan bunu erken fark edebilmek işte. Ve ben bunu başardım sanırım. Dediğim gibi, korktuğum an, gözümün bir şey görmediği andı. Yani o kişiyi hayallerimle arama soktuğum an, her lafından kendime kocaman kocaman pay çıkarttığım an. Ortada fol yok yumurta yokken oysaki, kalbi başkası için atarken... Farkedememek büyük hata. Kendime olan saygım önemli benim için, bunu kaybetmekse yaşamak için kalmış son kırıntımı heba etmek olurdu.
Yazı yazmak, kendimi anlatabilmenin en iyi yolu. Kimi zaman insanlarla iletişim kurmakta zorlansam bile, bu benim için önemli. Beklemenin yorgunluğu ve kırılmış umutların açtığı yaralar kapanmak üzere. Ben yine eski benim. Alıştığım yalnızlığım ve benzersiz özgüvenimle. Kimseye ihtiyacım olmadığını ve yalnız başıma ayağa kalkabileceğimi öğrendim ve yine bu hayal kırıklığının sahibine teşekkür ediyorum. Bir kez daha olgunlaştım ve bir kez daha güven konusunda sorguladım kendimi. Bu yazı sondu serzenişimde. Susmak benim gözümde en büyük erdemdir. Bu yüzden hiç bir şey olmamış gibi devam edeceğim, sarsılmış güvenim izin verdiği kadar. Umarım fark eder ve ben umarım pişman olmaktan vaz geçerim. Ve umarım bir gün ruhum terk ettiği bedenimi özler ve bende duygularıma kavuşurum.

Sevgiler; La Mome

10 Şubat 2011 Perşembe

MATEM

Zaman geçiyor ve ister istemez büyüyor insan. Büyümek, sanıldığı kadar güzel bir şey değilmiş aslında, en azından şimdi ben böyle düşünüyorum, sevdiği insanları herhangi bir yolculuğa değil hep son yolculuklarına uğurlayan biri olarak. Ben büyüdükçe insanlarda büyüyorlar ister istemez. Düzen bu, önüne geçemezsin ki... Sen doğacaksın, sevinecekler, büyüyeceksin ve teker teker terk edecekler seni. Daha sonra ben neden yaşıyorum demeden sende gideceksin. İşte bu. İnsan çok zeki bir varlıktır, her türlü dengeyi altüst edebilir ama bir tek kendi döngüsünün üstesinden gelemez. Tıpkı bir yıldızın hayatı gibi, Doğar - Parlar(yaşar) - Söner(ölür)...

Ve evet, her türlü şeyin üstesinden gelebilen zeki insanlar, bizler; bir tek ölüm acısının ve aşk acısının üstesinden gelemiyoruz. Hoş şimdi aşk acısını geçirebilen (hormon düzenleyici(!)) ilaç buldular. Ölümün acısınıysa hala zamanın o şevkatli kollarına bırakıyorlar... Bazen o kadarda kolay olmuyor tabi, biri geçti derken bir başkası gidince. Herşeyi düşünebilen, anlayabilen zeki insanlarsa, bu olayı yaşayan kişinin ne hissettiğini anlayamıyorlar bile. Ne garip değil mi, hıçkırıklarla ağlayan biri yanlarından geçerken '' aa kıza bak ne çirkin ağlıyo, ama ağlayıncada gözleri yişil olmuş, ne tatlıııı '' diyebiliyorlar. Giden kişi göremediği sürece ne önemi var ki? İnsan neden sadece yaşayanları düşünür? Madem ölümden sonra hayat var; sadece burasıyla kalmamalı insanları düşünceleri. Saygı duymalılar. ''Matem'' üstüne siyah giymek veya kocaman gözlükler takıp ''son şakasını yaptı'' demek değildir. Hatta onun cenazesine katılmak ona karşı yapılan ''son görev'' değildir. Matem, yastır. Saygı ister. Hem kendine, hem götürdüğüne...

Geçicek ve yine bitecek herşey. Zaman her zamanki gibi kapatıvericek üstünü en güzel dakikalarıyla, saatleriyle, günleriyle... Bir tek biz zeki insanların hafızalarını örtemeyecek işte. Zeki insanlar çözüm arayacaklar daha mutlu 'yaşamak' için. Acılar nasıl diner? diye sormaya devam edecekler birbirlerine ve daima başka bedenlerde, başka ruhlarda can bulmaya çalışacaklar. Gidene benzeyen ve gidenin yerini doldurabilecek... Avutacaklar kendini Tanrı'nın verdiği iç sesleriyle dertleşerek her gün, her gece.. İyi onlar burada diyecek Tanrı iç sesinle konuşacak seninle. Biraz daha zaman veremez miydin? diyemeden susacak sonra ve sen yine, yine yine, kendinle kalacaksın...
(Bu karamsar yazı için özür dilerim ama, bir şekilde içimi dökmeliydim. İyi değilim, yoruldum.)

5 Şubat 2011 Cumartesi

MASAL


Hikayemiz zamanında büyük yaralar almış, sonra kendi kendine bunları kapatmış, çevresini duvarlarla örmüş bir kızı anlatıyor...
Bir gece otururken, nerdeydin, diyor kendine. Neden bırakıp gittin beni? Kendi cevap veriyor, O gelmişti... Kim?, diyor kız. Sonra susuyor kendi... Cevap ver bana, diyor. Susmakla bir yere varamazsın...
Uzun bir sessizlikten sonra başlıyor kendi anlatmaya, ''O geldiğinde iyice unutmuştun beni, varsa yoksa oydu. Onunla yatıp onunla kalkıyordu düşüncelerin. Yalnız kaldım. Normalde içine kapanık olan sen, hep benimle konuşurdun. o gitmeden aklına bile gelmedi boşluğun. Benden geçmiştin. Kendinden geçmiştin. Gittim. Ama uzaktan izledim seni. Onunla doldurdun dünyanı, bir gün gidebileceği aklına bile gelmemişti. En çokta ben şaşırdım biliyor musun? Seni kimse bu kadar üzememişti, daha 1 yıl önce sadece beni düşüneceğini, olanın hep bana olduğunu söylüyordun. Ruhun yorulmuştu hani? Hani 'aşk' paramparçaydı? Gitti ve ben aklına geldim. kendine geldin. Ben yine sendeyim ama kimseden yok sana fayda benim dışımda... Hem o gerçekten sevseydi seni beni düşünürdü, bizi düşünürdü. Hissederdi sendeki yokluğumu.''
Uzunca düşündü küçük kız. Esas oğlan hayatından çıkarken kestiği, kendinde olmadığı için düşünemediği uzun saçları geldi aklına. Daha çokta gençti. Önünde kocamaan bir hayatı, hayalleri vardı. Hiçbir canlı yaratık duramazdı önünde ve evet, aşk paramparçaydı. Bir gün hayatına giren biri fark edecekti belkide ördüğü duvarın tuğlalarından birinin yokluğunu. O zaman fark edebilecekler miydi gerçek o'nu. Kim olduğunu anlayıp onu tanıyabilecekler miydi? Hem alışmıştı yalnızlığa kapanan yaralarının yerlerinde his kalmamıştı zaten. En fazla ne olabilirdi ki?
Derken ışık söndü... Karanlıkta iyi geceler diledi kendine. Yine kendine dönmüştü işte her zamanki gibi... Bilmiyordu ki, tesadüfler vardı hayatta, ta uzaktann girecekti hayatına ve,
Değiştirecekti Onu Baştan Başa....