28 Aralık 2010 Salı

Aşk


-İnsanlarla oyun oynamayı çok seviyorum. Kötü oyunlar değil bunlar. Onları hayatta olabilecek kötü şeylere karşı hazırlıyorum. Üstüme vazife değil belki ama onların böyle umursamaz tavırlar göstermesi benim canımı sıkıyor. Ne yani, zaman yanlarından hızla geçiyor ve onlar görmüyor mu? Sinir oluyorum.

-Yaşamanın anlamını kaybetmiş insanlar her daim sakin ve sessiz olurlar. Geri kalanlar, kelimelerle, seslerle doldururlar hayatlarını.
Hayatı hafife almayın. Yaşaması kolay değil. Kimisi yarış halinde, kimisi salmış artık, düşünmüyor bile. Oysa düşündükçe var insan. Tanrı diğer canlılardan ayırmış bizi, düşünüyoruz, kendi irademiz var. Aklını kullan. Tanrı sana zamanı, aklı, düşünme yeteneğini, el becerisini, duyguları vemiş, daha ne yapsın...

-Birine bağlanmak, sadece fikirlerini ve düşüncelerini bildiğin birine bağlanmak çok garip bir duygu olsa gerek. Elif ŞAFAK'ın ''Aşk'' romanını okuyorum şu sıralar. İnanın kitap sizi kendine bağlıyor, o derece. Elimden düşüresim yok hep okuyum hiç bitmesin istiyorum.






''Aşkın hiçbir sıfata, tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındadır, merkezinde,
Ya da dışındadır, hasretinde...''

25 Aralık 2010 Cumartesi

Ancak


17 yaşında bir kız olmak, problemlerini kimsenin görmek istemediği, görsede umursamadığı bir kız olmak çok zor. Sorunsuz, sorumsuz görünen hayatımı kazıdıkca çıkar ama katranım ortaya. Çoğu insandan daha iyi olan hayatım, yeri geldiğinde Tanrıya dahi baş kaldırtabilecek kadar çıldırtıyor beni. Tanıştığım abuk subuk insanlarla dertleşebilecek kadar. Aslına bakarsanız hayatımın en berbat dönemi 17. yaş. Reşitliğe son 1 basamak kala hayatın 'gerçekliği' öğretmeye başlaması çok acı. Annemin pamuk gibi yumuşacık, sıcacık kucağından kalkıp, çıplak ayakla soğuk beton taşlarda yürümek gibi. Ürpererek. Daha 1.5 yıl var o saçma sınava. Oysa ben bilmem kaç küsür puan yapmalı, işi sıkı tutmalı, okumalı ve zamanı geldiğindede terketmeliyim bu ülkeyi. Hayallerimi anlattığımda yüzüme hı-hı diyen ama içinde,arkamdan kahkahalarla gülen çok insan var çevremde. Hatta neredeyse herkes diyebilirim. Yılmıyorum. Yılmayacağımda. Çekim yasası eğer işe yarıyorsa, ve çalışmam yetecekse gideceğim. Çekim yasası birçok şeyde işe yaramasada hayallerimi güvence altında hissediyorum. Emin olmak isterdim tabi ama beni gerçekliğe hazırlayan hayat iyi-kötü ayrımı yapmadan yapıyor şakalarını. Sevgisinden emin olduğum insanların gözlerine baktığımda ''Acaba hakkımda ne düşünüyor?'' sorusunu sormak, şüphe duymak korkunç bir duygu. İnsanlar tarafından yanlış tanınmakta. Şüpheci, telaşlı, vurdum duymaz, negatif, odun, düşüncesiz, bencil birinin profilini yansıtıyorum çünkü. Suç bende, kendimi yeterince iyi anlatamıyorum insanlara. Beni tanımıyorlar. Evet aslına bakarsanız, beni benden başka kimse tanımıyor. Bundan sonra kendim olacağım ama. Sevdiğim insanların gözlerine hep o şüpheyle bakacak olsamda artık, yinede seveceğim olnları. Sevgilerinden emin olsamda, olmasamda...

20 Aralık 2010 Pazartesi

Zehirli Sarmaşık

- Zamanın elinin değmediği bir şey gösterin bana. Zaman içerisinde değişmeyen ve hep aynı kalan bir şey. Hiç değişmeyeceğim, ben hep böyleyim diyen bir insandım ve evet şimdi kabul ediyorum değiştiğimi. Herşeyim, abartısız herşeyim değişti. Fikirlerim, görüşlerim, görünüşüm, savunduğum, sevdiğim insanlar. Hepsi, hepsi farklı artık. Nasıl oldu diyorlar... Çok uzun zaman önce, kaybolan çocukluğum, içimin kapkaranlık ormanlarında, kalbimin kapkara topraklarının üstünde kanlar içinde bullunduğundan beri böyleyim ben. Bakmayın süslü cümlelerime. Evet melakoliğim. Dışarıya yansıttığım gülücüklerim sözcüklerimin üstündeki kapkara örtünün konuşmamla kalkmasıyla oluyor. Tekerlememsi konuşmalarım karıştırıyorlarsa akıllarınızı, çok güzel bir söz var; yazan bir kişinin ne yazdığını anlamanız için ilk önce onu tanımanız, onu anlamanız gerekir. (açıkcası kimin söylediğini hatırlamıyorum şu an, ama var böyle bir söz, eminim.)
-anlamak, anlaşılmak, anlamak ve anlayabilmek, her ne kadar aynı kökten türemiş güzide sözcükler olsalarda, gerçekte o kadar uzak anlamları var ki birbirlerinden. anlatabilmek ve anlaşılmak arasında mesela. Felsefe falan yaptığım yok aslında. düşünebilen herkes anlar bunu...

-Kalabalığın ortasında yalnız kalmak, farklı bir duygu. yalnızlığa alışmış bir insan olarak, bunun farkına yeni yeni varmaksa felaket. yanlış anlamayın, benim açımdan yalnızlık sevgilisizlik gibi bir anlam taşımıyor. aksine şu an halimden gayette memnunum. ama şöyleki, kurduğunuz ve insanların anladığını sandığınız cümlelerinizin aslında havada boş boş sallandığını farketmek çok kötü bir duygu. bunu hiç bir zaman anlayamayacak galiba insanlar.

-Hayallerimden kimseye bahsetmemeye karar verdim. bir nedeni yok. öyle işte.

- Zar Adam kitabının ikisinide okumuş, kafası karı
şmış ve şansa inanmaya başlamış bir insanım artık. (Şans Tanrısı diye bişey varmış mış mış.)

-1.5 yıl kaldıı....

-Sevgilerimle...


7 Aralık 2010 Salı

böyleyken böyle



- bir insanın hayatınızdaki yeri konusunda şüpheleriniz varsa, kendinizi o kişiden geri çekin. yani, bir süre o kişiden uzak durun. eğer size yakın davranırsa size gerçekten bağlı demektir. eğer sizden daha çok uzaklaşıyorsa uzaklaşmanıza dünden razı demektir. eğer hiç bir tepki vermiyorsa sizin varlığınızdan bile haberdar değildir.

- insanların ne istediklerini anlamıyorum. iyi bir hayatın getirileri, yıkık dökük bir gece konduda yaşamaktan daha kötü olabilir. 'zengin olsam, arabam olsa, evim olsa..' peki o zaman, gerçek paralarınız olsada, gerçek dostlarınızın, sevgililerinizin, ailenizin olacağını mı sanıyorsunuz. hiç sanmam. insanları anlamıyorum, nedir bu kadar çok değştiren onları? hırs mı? cesaret mi? para mı? ben gerçeği istiyorum. mutlak doğruyu arıyorum.

- zamanın öldürdüğü şeyleri tek tek anıyorum şimdi. eskiden böyleydi, bak şimdi ne oldu demeye başladım. bu korkutuyor beni inanın. neydim ne oldum delisi bir insan değilim aslında. aksine bu hayatta ne yaşadıysam yanıma kar sayarım. ama olmuyor işte, zaman denilen o kavram bir anda hayatımnı altüstte edebiliyor düzenede sokabiliyor. kendime kızıyorum çoğu zaman. yada insanlara. tıpkı küçük bir çocuğun istediği oyuncağı almadığı için babasına beslediği o minik nefret gibi bir nefret besliyorum hayata. evet ben bir gün büyüyeceğim tıpkı o çocuk gibi ve camekandaki o süslü oyuncak çekmeyecek dikkatimi. peki ya o zaman, içimdeki çocuğu kim durduracak?
-geçmişin etkisinde kalan insanlar, şimdi hayatlarına giren herkeste bir diğerinin izine raslıyor. (kimse inanamaz ama, bende dahil.) o da böyleydi.... herkes birbirinin aynı aslında. değişen tek şey taktıkları maskeler. şebnem ferahın dediği gibi 'gözyaşlarımızın tadı aynı.'
-vurdumduymaz görüntümün altında yatan o duygusal karekteri şimdiye kadar kimseye göstermediğim için pişmanım. gerçekten. şimdi herkesin gözünde sorumsuz, aklı bi karış havada, amaaan boşver yeaaa, tipinde bi insanım ben. ama öyle değil inanın. eve gelince sakinleşen benliğim yarın sabah yine çıkartmak üzre kilitliyor gülüşlerimi sandığın içine. ve her gün yeni baştan sanki okul üniformamı giyiyor gibi giyiyorum o gülücüğü. mutlu değilim. aslında hiç mutlu olmadım. ne kadar çok kahkaha atarsam o kadar çok ağlıyor içim. bunları yazıyorum ama değişmeyecek yine insanların fikirleri. ama bir gün o gülücükler son raddesine gelip, artık giyilemeyecek dereceye gelirlerse, o zaman ben demiştim demeyeceğim.

- beni değiştiren ve ideallerime koşar adım ilerlememe yardım eden insanları seviyorum.

- sevgilerimle.


3 Aralık 2010 Cuma

karman çorman

- şu sıralar gerçekten çok yoğunum. bir yandan uykusuluk, bir yandan sınavlar... dershane, okul... çok yoruluyorum. ama mutluyum ya en azından, bunada şükür.

-sevgili annem, geçenlerde bana hayallerime dahada yaklaşma şansı verdi sevgili okurlar. YGS denilen o 2 aşamalı salakça sınav geçtiğinde, beni Fransa'ya gönderecek... inanın o kadar mutlu oldum ki. bana motivasyon oldu. zaten şu sıralar bir - iki dersim dışında gayet iyi gidiyorum. bence :D

-şu insanların anlayışsız tavırları çileden çıkarıyor beni. birşey yaptıysam bi bildiğim vardır, ne kurcalıyorsun ki daha. hem sanane, benim hayatım değil mi, etkilenecek olan benim, işin ucu sana dokunmuyor bile. ne yaşıyorlar kendi beyinlerinde bilmiyorum.

-beyin demişken, artık düşünce gücüne inanmaya başladım. çok ilginç, bir insan düşünce gücüyle kendi vücudunda yaralar açabiliyormuş mesela. bir kitapta okuyup uygulamaya çalışmıştım, tabi yara konusunu değil hani şu secret'ta bahsedilen evreni katalog gibi kullanıp kendi başına gelmesini istediğin olayları seçme mantığını. olmamıştı. ama artık inanıyorum. son bir haftadır Allaha şükür herşey yolunda hayatımda. şu 1 - 2 yılıda atlattım mı tamamdır, o zaman benden haber almak biraz zor olacak, bloğum dışında :D

-Zar Adam diye bir kitap okuyorum. eminim duymuşsunuzdur. ilk defa bir kitap başından beri bu kadar sürikleyici geldi bana. mükemmel bir kitap okumanızı tavsiye ederim.

-''farkındalık ve görmemezlikten gelme arasındaki uçurumun iki yakasına asılmış iptte sallanan bi cambaz. aşağıda, çılgın gibi akan sularıyla bilinmezlik nehri. sonunda, ölüm uçurumu.'' b.a.

-Athenanın arsız gönül şarkısını çok çok çok beğendim ben ya. gerçekten insanın içini kıpır kıpır ediyor. süper. :D

-uzun ara vermemek dileklerimle,

-sevgiler.